Ne vakittir kırmızı şarap içmemiştim. Pek sevdiğim bir çeşit var, İtalyan şarabı Primitivo mu ne.. Cuma akşamının yemek öncesine yakışır dedim, depodaki son şişeyi açtım. taşınma telaşının içinde şişe toz tutmuş, yıllanmış bir hava vermiş ama markette indirimden 8 Euro’ya alınmış bir şarap nihayetinde. Çok da anlam yüklemeyelim.
Cuma öğleden sonra toplantılarının ısınma sohbetlerindeki gibi “almost weekend”!
Kurumsal ortamların klişe havadan sudan sohbetlerinin kalıplarına sıkıştığıma inanamıyorum ama ne yapayım small talk denen meselede hiç yaratıcı değilim. “Haftasonu - tatil planın ne? Haftasonu - tatilde ne yaptın?” Ve tabii perşembe akşamından başlayan “almost weekend” şakımaları olmazsa olmaz!
Hafta sonu planım daha doğrusu hayalim aynen şu anda yaptığım gibi pencere dibi koltuğuma oturup rüzgarda dalgalanan uzun otları ve papatyaları seyretmek. O kadar. İhtiyacım olan tek şey bu.
Peki gerçeğin tokadı ne olacak? Döndüm yanağımı bekliyorum. Domestik meşguliyetler o kadar yoracak ki beni, pazartesi sabahı ofise koşarak gideceğim, adım gibi biliyorum.
Yağmurlu bir hafta sonu bizi bekliyormuş. Memnunum zira Belçika’da son yılların en kuru aylarını yaşıyoruz. Buranın doğasına aykırı bir durum ve kuraklık susuzluk kapıda. Ben sefil Türk insanı, durumun ciddiyetinin farkındayım, fakat sıradan Belçikalı “blue sky” güzellemeleri yapıyor. Bahçelerini sulamaya başlasınlar, ebelerini görecekler haberleri yok!
Bu memlekete ilk taşındığım günlerde Belçika’nın en çok havasını yağmurunu sevdiğimi söylediğimde uzaylıymışım gibi bakıp “buranın yağmuru bıktırır” diye bilmişlik taslayanlara inat hala seviyorum, ferah ferah mis… Demek ki hayalim gerçek olacak olsa, oturduğum bu koltuktan hafta sonu yağmurunu izleyeceğim.
… hayalim gerçek olacak olsa…
Kendimi M Treni sayfaları içinde hissediyorum, yıllar önce okuduğum Patti Smith’i kitap kolilerinin içinde bulunca çocuk gibi sevinip kendimi sayfalarında kaybetmiştim. Kitabın bir yerinde Patti 66 yaşında olmanın ne anlama geldiğini düşünür… Ben de 47 yaşımın ne anlama geldiğini düşünüyorum ama bir yere oturtamıyorum, ne 50 gibi bir eşik ne 45’liksin. Öylesine bir 47. Anlamsız.
“Forties are the new thirties” diyerekten… Kırklarımızı parlatıyoruz ama ergenlikten sonra en bok zamanlarımızdayız. Kimimiz andrapoz kimimiz menopozun eşiğinde. Olgunluk çağımızın ergenliğini yaşıyor gibiyiz. Her şey ama her şey çok büyük büyük yaşanıyor. Bir sağlık probleminde vasiyetimizi düşünüyoruz (erkeklerin hayatları boyu grip günlerinde yaşadıkları hezeyanları anlayabiliyorum!) On yıl önce bir akranımızın ölümü fevkalade bir olayken, şimdi ürpertiyor, olasılıklar artıyor.
Ne yaşlanmışlığın kabulü var üzerimizde ne genciz hala diyebiliyoruz, hadi ama yanında biri henüz otuz değilken senin genç olduğunu söylemen abesle iştigal değil de ne?
47 yaşında olmanın en keyifli tarafı, hayatın tadını çıkarabilmeye yetecek kadar enerjin olmasına rağmen enerjini idareli kullanman gerektiğinin farkında olman ve bu bilince sahip olduğunu bilmen.
Müthiş bir güç 💪🏻
47 yaşı çok güzel anlatmışsın bir 47'lik olarak tamamen katılıyorum 😊
Ah aynı yerdeymişiz 😊 sanırım Belçika'nın yağmurlu günleri fazla aratmayacağına güveniyorlar, haklılar 🤓